Soru : Hayattan ne öğrendiniz?
Bir derste soruldu bu soru. Kaç f'in kaç y'ye eşit olduğu gibisinden bir soru değildi, gidip google'da aranacak herhangi bir tarih sorusu da değil. Çoğunluğun küçümseyeceği -çünkü onlar büyük matematik ve fizik problemleri çözüp, bir sürü şeyi ölçüp, biçip koca koca mühendisler, bankacılar vesaireler vesaireler olacak insanlardı- ve aslında hayatla, hayatın ta kendisiyle doğrudan ilişkili bu soru onların gözünde gayet değersizdi. Buyrun benim kendimce değerli cevabıma...
Upuzun bir yazı da yazılabilir, bir kitap da çıkabilir bu sorudan, fakat kısa olması isteniyordu, öyle de oldu...
******
Ağlayarak başladığım şu hayatta, herhalde ilk öğrendiğim şey de gülebilmek oldu. Bir kez bunu öğrenince de, dünyanın dedikleri kadar da boktan bir yer olmadığını gördüm. Yaşamak heyecan verici bir aktiviteydi, her anı yeni bir sürprize gebe…Büyüdükçe, pek çok insan tanıdım ve hayattan bir şeyler öğrenenin sadece kendim olmadığımı anladım. Herkes daimi bir öğrenme hali içerisindeydi ve sizi de bu süreç içinde birer denek olarak kullanıyorlardı. Tıpkı sizin onlara yaptığınız gibi… Herkesin kendi annesinin en iyi, kendi aşkının en büyük, kendi sevgilisinin en güzel olduğunu öğrendim. Ancak herkesin kendi babası en iyi olmayabiliyordu, böylece erkeğin kadından farkını öğrendim. Benimki hala en iyiydi. Söylenenlere kulak asmadan kendi doğrularının peşinden koşmanın, karşı koyup isyan edebilmenin zevkini öğrendiğimde yüzümde iyi bir gülümseme oluştu. Güzel bir çikolatanın, iyi bir müziğin, şöyle sağlam bir aşk acısının, yazın ortasında kurulan bir rakı sofrasının, ve en çok da özgürlüğün kıymetini anladım. Her zaman çok da dürüst olmak gerekmediğini, her şeye ılımlı yaklaşmanın sıkıcılığını, ve “uslu” olmanın “yakışıklı değil ama sempatik” olmak gibi bir şey olduğunu öğrendim. En klişe tabirle; her gün, herkesten bir şeyler kaptım, kapıyorum. Klişelerin aslında ne kadar da naif ve eğlenceli olduğunu öğrendim.
Bir derste soruldu bu soru. Kaç f'in kaç y'ye eşit olduğu gibisinden bir soru değildi, gidip google'da aranacak herhangi bir tarih sorusu da değil. Çoğunluğun küçümseyeceği -çünkü onlar büyük matematik ve fizik problemleri çözüp, bir sürü şeyi ölçüp, biçip koca koca mühendisler, bankacılar vesaireler vesaireler olacak insanlardı- ve aslında hayatla, hayatın ta kendisiyle doğrudan ilişkili bu soru onların gözünde gayet değersizdi. Buyrun benim kendimce değerli cevabıma...
Upuzun bir yazı da yazılabilir, bir kitap da çıkabilir bu sorudan, fakat kısa olması isteniyordu, öyle de oldu...
******
Ağlayarak başladığım şu hayatta, herhalde ilk öğrendiğim şey de gülebilmek oldu. Bir kez bunu öğrenince de, dünyanın dedikleri kadar da boktan bir yer olmadığını gördüm. Yaşamak heyecan verici bir aktiviteydi, her anı yeni bir sürprize gebe…Büyüdükçe, pek çok insan tanıdım ve hayattan bir şeyler öğrenenin sadece kendim olmadığımı anladım. Herkes daimi bir öğrenme hali içerisindeydi ve sizi de bu süreç içinde birer denek olarak kullanıyorlardı. Tıpkı sizin onlara yaptığınız gibi… Herkesin kendi annesinin en iyi, kendi aşkının en büyük, kendi sevgilisinin en güzel olduğunu öğrendim. Ancak herkesin kendi babası en iyi olmayabiliyordu, böylece erkeğin kadından farkını öğrendim. Benimki hala en iyiydi. Söylenenlere kulak asmadan kendi doğrularının peşinden koşmanın, karşı koyup isyan edebilmenin zevkini öğrendiğimde yüzümde iyi bir gülümseme oluştu. Güzel bir çikolatanın, iyi bir müziğin, şöyle sağlam bir aşk acısının, yazın ortasında kurulan bir rakı sofrasının, ve en çok da özgürlüğün kıymetini anladım. Her zaman çok da dürüst olmak gerekmediğini, her şeye ılımlı yaklaşmanın sıkıcılığını, ve “uslu” olmanın “yakışıklı değil ama sempatik” olmak gibi bir şey olduğunu öğrendim. En klişe tabirle; her gün, herkesten bir şeyler kaptım, kapıyorum. Klişelerin aslında ne kadar da naif ve eğlenceli olduğunu öğrendim.