- Eve gelirken metroda -her zamanki gibi- bir fotoğraf sergisine rastladım. Bu seferki biraz "değişikti" gerçi. Çeşitli ülkelerden insanlar ellerinde "One minute" pankartları tutmuşlar ve fotoğrafları çekilmişti. Böyle bir platform varmış, 29 Ocak'ta Sultanahmet'te toplanmışlar, konuk sanatçı olarak Mazhar Alanson çıkmış. Mazhar Alanson şahane bir insandır, oyuncudur, sanatçıdır fakat "One minute" adlı bir platformun Sultanahmet'te düzenlenen gecesine niye katılırsın sayın abim? Senin yerin orası mıdır?
- Yine metroda bir reklama rastladım. Tren gelirken karşıdaki panolarda "Tren geliyor" yazıyor ve bir sürü inek (veyahut öküz) trene bakıyorlar. E, o sırada bizler de trene bakmakla meşgul idik. Bize öküz demiş gibi olmamışlar mı yahu?
- Kim, neden sevmez bilmiyorum ama bence Yılmaz Erdoğan çok iyi bir yazar, şair...
- Bugün gökyüzünün hazırladığı şahane prodüksüyonu unutmayacağım. Taksim'den metroya binerken havada güneş vardı. Mecidiyeköy'den çıktım, ben yürüdükçe hava karardı. Sonra boş bir sokağa girdim; yapraklar uçuşmaya, pencereler zangırdamaya başladı. Bu sırada kafamı kaldırdığımda gördüğüm kara bulutlar hızla yer değiştiriyordu. Sonra arkamdan biri ıslık çaldı sandım. Döndüm baktım, rüzgarmış. Evlerinin balkonundaki kadınlar serdikleri kilimlerini toplamaya çalışıyordu ki "dolu" başladı. Koca koca leblebi taneleri kafama saldırıya geçti. Balkonlarındaki 8-10 kadın birbirlerine beni işaret ediyorlar ve hakkımda "yazık, kafasına kafasına iniyo" gibi tanımlamalar kullanıyorlardı. Altına sığınacak tenteyi bir elektrikçinin sıcak dükkanında buldum. Kadınlara şöyle bir baktım, içeri girdiler.
- Şimdi Mazhar Alanson'un fotoğrafını arıyordum ki şöyle bir fotoğraf buldum. Muhteşem...