
Çocuktum. İlk okumalarımı yapmak için gün boyu annem veya babamın gelmesini beklerdim pencere kenarında. Mahallemiz o eski tip herkesin birbirini tanıdığı, hatta akraba olduğu mahallelerdendi. İki bina yanımda kuzenim vardı örneğin. İnsan bakımından neşeliydi amma ve lakin, mahallede dergi satan bir yer yoktu, gazete satıyordu bakkallar, o da bana sıkıcı geliyordu. Hem ben daha beş yaşındaydım. Anlamıyordum. Büyüklere göreydi gazeteler.(Hoş, ben hala gazeteleri anlamıyorum. Yani onları anlıyorum da, yapmaya çalıştıklarını...) Walt Disney… Evet buydu derginin adı! Donald Amca, Varyemez Amca, Mickey-Mini ikilisi… O dergiye aittiler. Babam eve gelirdi, elinde dergi… Annemle beni aralarına alıp dergiyi okumaya başlarlardı bana. Nedendir bilinmez, yazı işleri müdürünü bile bilirdim ben o derginin, okuturdum orasını bile. “Parmakla takip” en büyük esastı bu okumalar sırasında. Onlar takip edecekti ki ben nereyi okuduklarını görüp, okumayı öğrenecektim. Öğrenirdim de sahiden. O akşam ezberlediğim şekilde ertesi gün kendi kendime okurdum hikayeleri. Yazı işleri müdürünü es geçmeden… Tonlardım bir de. Her karakterin, ayrı sesi olurdu. Çocuk halimden ne kadar çeşitli sesler çıkardı bilseniz şaşarsınız. Sonra… Bir gün elimde yine dergi… Kapakta el sallayan koca koca adamlar gördüm. Ama burada Varyemez Amca olmuyor muydu? Bunlar insan! Neden? “Baba bu dergi bizim dergi değil!” Dergi kapanıyormuş, veda sayısıymış. O yıllarda yaşanabilecek en büyük hüzün… Hemen eski dergiler çıkarıldı. Evet, övünüyorum, o yıllarda bile –hani şu annelerin evde görmeye dayanamadığı ve bir yolunu bulup en eskilerden başlayarak sobaya attıkları- türden bir dergi koleksiyonum oluşmuştu benim. Gözlerimde yaşlar okumaya başladım… Yok, şaka, o kadar değil. Ama üzülmüştüm, güzel dergiydi işte. Niye kapandı ki? Kriz varmış sonra öğrendim. Neymiş ki kriz? Paraları yetmiyormuş. Bir çocuğun okuma aşkını köreltiyorsa kötü bir şey olsa gerekti. Onu da sonradan öğrettiler. Dergiyi bile aramıştık telefonunu bulup, yazarlar belki bir başkasından da bu kadar ilgi görselerdi napar eder bulurlardı dergiyi yaşatmanın yolunu. Hayır, kendimi kandırıyorum, bulamazlardı tabii, çocuk aklı işte… Ayrıca derginin parasını veren de yazarlar sanırdım hep… Kendin yaz, kendin çıkar gibi… Çizgi filmlerin arasında dergi okuduğumuz yıllardı. Okumadığımızda haylazlık yaptığımız, haylazlık yapmadığımızda mutlaka uyuyor olduğumuz. Ve her çocuk uyurken öyle masumdu ki… Öğrenmeye devam ediyorum… Büyüdüm, bir de yazayım dedim şimdi. Onun için açtım bu sayfayı. Kimler yazmıyor ki, ben niye yazmayacakmışım! Bu memlekette yazmayı hiç bilmeyen adamların köşelerini okumuyor mu insanlar her gün her gün!(İlk yazıdan taş!) Genç kızların günlüğü muamelesi yapayım blog'a. Bu arada, hep eziyoruz o genç kızları da, arkadaş, özeniyor muyuz bir yandan da ne! Bloglar da bir nevi günlük vazifesi görmüyor mu bazılarında? Neyse… Belki bir gün buradan ben de el sallarım insanlara. Belki bir gün bir çocuk da beni arar bulur. “Abi” der. “Bir Walt Disney vardı ne oldu ona?” Ne diyorduk? Walt Disney… Ne güzel dergiydi be, yine olsa yine okurum vallaha. Esenlikle…
Küçük not: Dergiye ait resim bulamadım, ancak ansiklopedilerinden birinin resmini koydum. Olsun, onlar da vardı bende, hala var, kitaplığımda duruyor. Valla. İsteyen gelsin bize görsün.
bu ansiklopedilerden bende de var ama ben en çok milliyet kardeş okurdum sen doğmamıştın o zamanlar=P
YanıtlaSilbliomsn benmde hiç yazlıgım olmadı*_* acaba bende bukdr uursuzmymdr :p hkayedeki çocuk kdr tatlı bi yazydı:) ayrıca gnmzn sıkışmış ,br kenara atlmş sornlarına parmak bastın için halk olarak ayrıca seni destekliorz :)bizim sana ihtycmz war :)
YanıtlaSilyorum yanlış yazıya gitmiş=) "yazlığı olmayan çocuk" a aktarıyoruz sizi...
YanıtlaSil